İmam Humeyni’yi (r.a) Tanımak

Kadri Çelik’in “Bir Devrimin Anatomisi” adlı kitabınının “İnkılap Hakkında Ne Dediler?” bölümünden Rahmetli İmam Humeyni (r.a) ve onun İslam İnkılabı ile ilgili yazılmış makalelerden birini aktarıyorum. Vaktim olursa diğerlerini de bilgisayara aktarıp sizlere sunacağım inşaAllah.

İmam Humeyni’yi (r.a) Tanımak

Son yüzyılda, İslam dünyasında birçok seçkin şahsiyet belirmiş ve bunların varlığı halkı Müslüman olan ülkelerde, değişik gelişme, değişim ve ıslahatlara vesile olmuştur. Ümmetin nüvesini oluşturmada birer alternatif olarak ortaya çıkan şahsiyetler arasından şunlar sayılabilir:

“Muhammed Ahmed Sudanî” (Sudan); “Şeyh Şamil” (Kafkasya); “Emir Abdulkadir” ve “Bin Badis” (Cezayir); “Seyyid Cemaleddin Afgani”, “İkbal Lahori” ve “Seyyid Abdulala Mevdudî” (Pakistan); “Ayetullah Kaşanî” (İran); “Şehid Hasan el-Benna” ve “Şehid Seyyid Kutub” (Mısır); “Alel-Fasî” (Fas); “Bediüz-zaman Said Nursî” (Türkiye); “Şehid Muhammed Bakır es-Sadr” (Irak) ve benzerleri…

Düşünce tarzı, bunların İslam savunma yolunda ortaya koydukları realite, dış sömürüye ve yerli uşaklarına karşı vermiş oldukları mücadele, İslam’ın siyasetini yayma yolundaki gayretleri veya en azından İslam dünyasının bir bölümünde İslamî bir Hükümet kurmak için sarf etmiş oldukları çaba, bu şahısların, İslam’ın büyük şahsiyetleri listesinde yer almalarına vesile olmuştur. Öte yandan böyle bir karizmaya sahip şahsiyetler kendi takipçilerince, “müceddid”, “muslih”, “mürşid”, “şeyh”, “üstad” veya “İmam” lakablarıyla anılmışlardır.

Burada, İmam Humeyni’nin (r.a) bu cetvelde, hangi yükseliş merhalesinde olduğu sorusu sözkonusudur?

Kanaatimce onların düşünce ve hareket tarzlarını inceleyip, İmam Humeyni’nin asrımızdaki fikri hareketiyle kıyaslamanın bu makalenin ve hatta bir kitabın boyutlarını aşmasının da ötesinde, İmam Humeyni’nin çok yönlü olması, dünya sahasındaki fikri etkisi, siyasi fıkhının yayılmasının tesiri ve özellikle onun İran’a dönmesinden sonra bunun artış göstermesi böyle bir kıyaslamayı imkansız kılmaktadır.

Adı geçen bu şahsiyetler arasında, diğerlerine nazaran fikri, siyasi, toplumsal ve pratik sahada bir üstünlüğe sahip olsalar bile, kıyam, ıslah, harekete geçirme ve İslamî düşüncenin yayılmasında belirli bir yere sahip olan, mutlak bir toplumsal mücadele yöntemi ortaya koyanların hiç biri, İmam Humeyni’nin seçkin ve kapsayıcı konumuna sahip değillerdi. Hatta İmam Humeyni’nin en yakın talebelerinden hiçbiri, İmam’ın muhtelif boyutluluğunu, günümüz dünyasındaki tesirini ve onun diğerleriyle kıyaslanmasını mantıkî, mükemmel ve etkisiz bir şekilde ortaya koyabilecek güçte değil.

Hiçbir abartma ve mübalağaya yer vermeden , hareketler ve zikredilen şahsiyetlerin düşünce tarzı üzerinde yapılacak mütalaadan ve ayrıca onların varlığıyla şekillenen nüvelerin incelenmesinden sonra, İmam’ın 1963 yılında bilfiil Kum’a yerleşmesinin ardından, günümüze kadar devam eden süreç, ondan önceki şahsiyetlere dayanan hareket ve düşüncelerle kıyaslandığında İmam Humeyni’nin bir rehberde bulunması gereken bütün üstünlükleri, İslamî Hareketi kapsayıcı sıfatları, vasıfları ve normal insandan daha fazla kabiliyetleri kendisinde toplamış olduğu görülür.

İmam Humeyni’nin, fıkıh, kelam, felsefe, tefsir, hadis, usul, irfan ve benzeri sahalardaki ilmi yönüyle, sosyal ve değişik alanlardaki toplumsal ve ferdî hususiyetlerini, diğer söz konusu şahıslarla nasıl kıyaslayabiliriz?

Yaklaşık yetmiş iki yıllık araştırma, tedris, talebe eğitimi yapması, bütün seviye ve alanlarda İslamî düşünceyi yayması, onlarca kitap telifi, tağut ve sapık düşüncelere karşı vermiş olduğu mücadele, “Necef” sürgün yatağından mücadeleyi bütün dünyaya yaymak, ardından İran’daki hareketi ıslah edip geliştirmesi, İslam İnkılabı düşüncesini pratik olarak dünyanın en ücra köşelerine kadar yaymak, dünyadaki her türlü emperyalizm ve yeni arap gericiliğine karşı vermiş olduğu 80 yıllık mücadele ve karşı koyma merhalesinden sonra şehid olmuşçasına vefat ve ondan önceki bir ömür dolusu gayret, mücadele, zindan ve sürgün hayatı, diğerleriyle nasıl kıyaslanıp mantıkî bir netice çıkarabilinir?

İlginç olanı, bu şahsın aramızda yaşamış olmasına rağmen bugüne kadar İran (ve diğer tüm ülkelerin) genç nesil(ler)ine faydalı olacak şekilde, onun hayatından bir bölümünün bile mutlak, dakik ve mükemmel bir seviyede açıklanmamış olmasıdır.

Bir müddet sonra Rehber Ayetullah Ali Hüseynî Hamaney ile yapılan görüşmede bu mesele sözkonusu edilince, Rehber: “Bu da İmam’ın mazlumiyetinin bir delilidir. Gandi’nin hayatını “Romen Rolan” isminde biri aşıkane bir şekilde yazıyor ve bu eser bütün dillere tercüme ediliyor olmasına karşılık; bunca büyük ve kapsamlı bir şaysiyete sahip olan İmam Humeyni’nin hayatını açıklayıcı bir Farsça esere bile sahip olamayışımız üzüntü vericidir.” Buyurdular.

Bu meseleyi araştırmak, hangi kurumun sorumluluğundadır bilmiyorum. İmam’ın eserlerini tanzim ve yayınlama kurumu mu? İlimler Havzası mı? Tarih Vakfı mı? Veya hangi bir kuruluş, cemiyet ve kurum? Bunun da ötesinde, bunun bir kurum veya bir şahsın kapasitesini fazlasıyla aştığını söyleyebilirim. Bu yüzden, bu sahada pek çok kuruluşun katılacağı müşterek ve samimi bir çalışma gerçekleşmelidir.

Başlangıçta bu “çıkmazdan” kurtulmak amacıyla, Şehid Murtaza Mutahhari’nin “(Son Yüzyılda) İslami Hareketler” konusunda yazmış olduğu eserine müracaat ediyorum. Onun bu konuda ne yazdığına bakalım; “Kuşkusuz son yüzyıldaki ıslahat hareketleri içerisinde Seyyid Cemaleddin Esedabadi, Afgani lakabıyla tanınıyor. İslam ülkelerindeki sayısız uyanış hareketi onunla başladı. Müslüman toplumların dertlerini, gerçekçi bir bakış açısıyla izah etti, ıslah hareketlerinin yanında çözüm yollarını gösterdi.

Seyyid Cemaleddin’in hareketi hem toplumsal ve hem de fikri sahaları kapsıyordu. O, Müslümanların düşüncelerinde gelişme sağlamaya çalışmakla birlikte, onların toplumsal sisteminde de değişiklik yapmak gayretindeydi. Öyle ki, onun bu hareketinin boyutları bir şehir, ülke veya kıtayla da sınırlı kalmadı.. Asya, Avrupa ve Afrika’yı kapsayan atmosfer içerisinde, her ülkenin değişik gruplarıyla ilişki içerisindeydi. Seyyid Cemaleddin, İslam toplumunun en köklü ve zararlı derdinin kaynağının, dıştaki emperyalizm ve içteki baskıcı, totaliter ve zorba yönetimler olduğunu savunuyordu. Bundan dolayı bu iki alanda mücadelesini somutlaştırarak, bilahare canını bu mücadele yolunda verdi.”

Şehid Mutahhari, daha sonra Seyyid Cemaleddin, Muhammed Abduh, Kevakibi ve İkbal gibi şahsiyetlerin hareketini kısaca özetledikten sonra, İmam Humeyni rehberliğindeki İslamî Hareketi değerlendirmeye başlıyor. Ve İmam Humeyni’yi, Allah’ın bir lütfu olarak değerlendiriyor. Öte yandan onun dergahındaki on iki yıllık feyizlenmeye rağmen, İmam Humeyni’nin hayatını değerlendirmeden kaçınması ilginçtir. Bunca tanımaya, yakınlığa, onun talebesi olmaya ve onun varlığından feyizlenmeye rağmen Üstad Mutahhari gibi birisinin bu sahada “kalemini kırması”, Kum’da uzun yıllar onun talebesi olmasını göz ardı ederek “başkalarının onun hikayesini anlatması”nı tercih etmesi, meselenin zorluğunu ortaya koyuyor.

Buna göre, daha önce de işaret edildiği gibi, sözkonusu meseleleri teker teker incelemek, ilmi bir makalenin kapasitesini ve boyutlarını aşar… Öte yandan, ona karşı duymuş olduğum derin kalbi muhabbet ve duygusallık onun hakkında mutlak bir değerlendirme yapmamı -hatta onu yakından tanımış bile olsam- zorlaştırıyor. Aramızda yaşıyor olmaması, onun hakkındaki kanaatlerimi açıklamamın bir menfaat ve maslahat doğurmasına vesile olmazsa bile, bu açıklamalar mübalağa veya abartma karışmış olarak görülebilinir. Bu tek başına, bu konudaki konuşmayı başka bir zamana bırakmamıza ve dostun hikayesini başkalarının dilinden dinlemeye yönlenmemize vesile olmaya yetiyor.

Raşid El-Gannuşi
Tunus

Yorum bırakın

Yorum bırakın