‘Biz, Allah’tan başka sahibi olmayanlarız…’

Biz, Allah’tan başka sahibi olmayanlarız.

Kimseye eyvallah etmeyen, kimseye biat etmeyen, bütün dogmalara, tabulara saldıran, kimsenin bir yerlere oturtamadığı bir garip kuşağız.

Bizi sadece bizden olanlar anlar.

Bizim konuşmalarımız da yalnızlık senfonisidir. Sessizdir, derindir, manalıdır.

Biz, gözlerimizden tanırız birbirimizi, göz bebeklerimizdeki hüzünden, yorgunluktan tanışırız.

Bir demli çayın buğusudur şifremiz, ya da bir sigara dumanının kavisi. Nedensiz dalıp gitmelerdir muhabbetimizin en koyu anları…

İç çekişlerimizle kurarız en uzun cümleleri…

Ne mutluluğun resmini yapabilen bir ressam, ne hayatı kendimize yontabilen bir heykeltıraş değiliz.

Alış verişi bilmeyiz, tek ticaretimiz, gençliğimizi verip kutlu bir geleceği satın almışlığımızdır.

Geleceğin, yaşadıklarımızın tekrarı olacağının da farkındayızdır. Zira, her şeyi yaşamış, kavgayı, sevdayı, öfkeyi tatmışızdır.

Bize, ‘ölüm gelir, çitlembikler, sarmaşıklarla’, çünkü ne yaşamdan ne ölümden bir beklentimiz kalmamıştır.

Yolumuz, hedefimizdir ve yürürüz sadece, öyle mahsun ve öyle onurlu.

Kardelen, bizim çiçeğimizdir, kartal, bizim kuşumuz.

Her akıntıya karşı durur, her şeye yukardan bakarız. Özgürlüktür önce ve sadece, imanımızın özü.

En çok yılandan korkarız, fırsatçı ve hainden…

Çöl ve denizdir, tabiatımız. İki sonsuzluk arasında yaşamaya çalışırız.

Ne saray takarız ne malikane.. Ne devlet sever bizi ne de ‘kiliseler.’

Bir bitimsiz yalnızlıktır yolumuz, bir sonsuz özgürlüktür menzili..

Hem vatan deriz, hem özgürlük, hem akıl deriz, hem aşk. Hem halk deriz hem yalnızlık..

Hem doğudur ülkemiz, hem batı.. HemHazreti Muhammed’dir (s.a.a) önderimiz, hem Hazreti İsa (a.s), hem Spartaküstür yüreğimiz, hem İmam Ali (r.a)… Hem İmam Hüseyin’dir (r.a) kahramanımız, hem İmam Humeyni (r.a) kahramanımız, hem Malcolm X, hem İzzetbegoviç’tir, hem Dudayev. Biz bütün şiirlerden tek bir şiir, bütün bestelerden tek bir senfoni yapar, hayatı tek bir film karesine sığdırırız. Ne Amerika anlar bizi, ne Patagonya.

Biz sadece birbirimize tutunur, birlikte yanarız. Ateşimiz suyumuzu yakar, nefesimiz ateşi.

‘Biz, Allah’tan başka sahibi olmayanlarız…’

Ruhî-i Bağdadî’den bir şiir..

Günümüz türkçesine çevirirken hatam olduysa affediniz..

Bağdatlı Ruhî’nin irfanî/tasavvufî gazellerinden.. Bir Terkib-i Bend..

Sanman bizi kim şîre-i engûr ile mestiz
Biz ehli harâbâtdanız mest-i Elest’iz

[Bizi üzüm suyu ile sarhoş oldu sanmayın..
Biz meyhane sakinleriyiz (ama) Elest(ü birabbikum?) bezminin sarhoşlarıyız..]

Ter-dâmen olanlar bizi âlûde sanır lîk
Bizi mâil-i bûs-ı leb-i câm ü kef-i destiz

[Etekleri bulaşmış olanlar bizi de bulaşmış sanırlar ama..
Biz yalnızca (aşk) kadehinin dudağını ve elin ayasını öpmeğe düşkünüz..]

Sadrın gözedüp neyliyelim bezm-i cihânın
Pây-ı hum-ı meydir yerimiz bâde-perestiz

[Bu dünya toplantısında başköşeyi gözleyip te ne yapalım!?
Biz şaraba taparız.. Yerimiz meyhanedeki şarap küpünün dibidir..]

Mâil değiliz kimsenin âzârına ammâ
Hâtır-şiken-i zâhid-i peymane-şikestiz

[Biz kimseyi incitme, gönlünü kırma niyetinde değiliz, ama..
(Aşk) kadehi(ni) kıran ham sofunun, hatırını kırarız..]

Erbâb-ı garaz bizden irâğ olduğu yeğdir
Düşmez yere zîrâ okumuz sâhib-i şastız

[Garaz sahiplerinin bizden uzak olması iyidir..
Çünkü biz şast sahibiyiz, okumuz yere düşmez..]

Bu âlem-i fânîde ne mîr ü ne gedâyız
Âlâlara âlâlanırız pest ile pestiz

[Bu fani dünyada ne efendi ne de köleyiz..
Büyüklenenlere büyüklenir, alçak gönüllülerle alçak gönüllü oluruz..]

Hem-kâse-i erbâb-ı diliz arbedemiz yok
Meyhânedeyiz gerçi velî aşk ile mestiz

[Gönül ehliyle kadeh arkadaşıyız.. Kimseyle kavgamız yok..
Her ne kadar meyhanedeysek de (ilahî) aşk ile sarhoşuz..]

Biz mest-i mey-i meygede-i âlem-i cânız
Ser-halka-i cem’iyyet-i peymâne-keşânız

[Biz canlar aleminin şarabıyla sarhoş olmuşuz..
Kadeh çekenler topluluğunun dizildiği halkanın başında bulunuruz..]

Bağdatlı Ruhî

 

Kerbela

KERBELA

 

Görmeden âşık olmuşum Muhammed’in adına

Ey Hüdâ’m beni kavuştur âline ashabına

Duysanız can mı dayanır Fatıma’nın feryadına

Nasıl kıydın ey Yezit, Ali evladına

Öyle hakaret mi olur âline ecdadına

Ne yüz ile sen varacan ol Rasül’ün katına

 

Çektin asker, bindin ata, Şâh’tan aldın meydanı

Zulumette koyayazdın ey Yezit sen cihanı

Kestiler kellelerin yere akıttın kanı

Ol kanda türlü koku var hem de cennet reyhanı

Sabah ol mahşer gününde kurarlarsa divanı

Allâh’ına kul olanlar seyreder ol meydanı

 

Kestiler kellelerini, kana gark oldu gubar

Vurdular darbelerini, dîdeleri kan ağlar

Nerde Ali, nerde Abbas, ol çalınan zülfikar

Yerde gökte cennet ehli karalar bağladılar

Duysanız can mı dayanır sübyanlar feryadı var

Kanlı gömlek elinde Fatıma-yı Zehra da var

 

Ey Yezit! Senin elinden, dedi kavmin el-aman

Her tarafı asker doldu, kurdular ulu divan

Ol Hüseyin’in zahminden ağlaşır bütün cihan

Ol Rasül’ün ruhu geldi, görünür ona âyan

Hem Ali hem de Abbas geldi, ol Hamza pehlivan

Kestiler kellelerini Şam’a oldu armağan

 

Ey Yezit! Devran-ı dünya… Sana kalır mı cihan?

Ey Yezit! Senin kalbinde yok mu zerrece iman?

Toplandı Hüseyin kavmi, yola oldular revan

Zulmet bürüdü cihanı, kara oldu âsuman

Bu hâli böyle görünce sızlaşır bütün cihan

Diktiler süngüde kelle, ol Yezit’e armağan

 

Feryad figan ediyor hem de ol şahın hanesi

Zulumette koyayazdın güneşin pervanesi

Hem sedeften halk olundu hem de ol dürdanesi

Gökte melekler ağlaştı, kalmadı bir tanesi

Vurdular zahimlerini, sızlıyor şah yaresi

Susuzluktan şehit oldu ol ciğerler pâresi

 

LADİKLİ AŞIK AHMET HÜDAÎ